Published in the magazine Ruh ve Madde [Spirit
and Matter]
İstanbul, Ağustos 2007, 10-17
Uzlaşmanın İyileştirici Gücü
Jan Erik Sigdell
1. Bölüm
KARMA KAVRAMI, tekrardoğuş kavramından ayrılamaz.
Geleneksel Doğulu görüş, karmanın genelde kötü ve kaçınılabilir
bir ceza olduğu yönündedir. Regresyon terapisindeki Batılı
deneyimlerden ise daha ılımlı bir deneyimlenebilir kavram ortaya
çıkmıştır. Kötü karma iyi karma da vardır bir ceza
değil, bir derstir. Kötü karmaya yol açan şey çoğu kez sevme
konusunda başarısız olduğumuz ve bir başka insana
zarar ve acı verdiğimiz ve de kendi irade özgürlüğümüzü dayatmak
için onun irade özgürlüğünü ihlal ettiğimizde meydana gelmektedir
çünkü irade özgürlüğünün doğru kullanılışı
(sadece) kendimiz için değil, olaya dahil olan herkes için en iyi
olanı arayıp bulmakla ilgilidir. Başkalarına
çektirdiğimiz acıyı biz çekmek zorunda
kaldığımızda ise, ruh düzeyinde, bu eylemimizin ne kadar
yanlış olduğunu ve böyle bir şeyi bir daha asla
yapmayacağımızı anlamaya başlarız. Bu, ruh
varlığının gelişme yollarından biridir.
Karma kaçınılmaz değildir.
Ölmeden önce bir içgörüye ulaşan ve yanlış
yaptığını idrak eden kişinin böyle bir ders
öğrenmesine gerek yoktur çünkü zaten anlamaya
başlamıştır. Ama çoğumuz,
yaptığımız şeyler için ölüm anımızda bile
bahane ve mazeret bulmaya çalışırız. İşte bir
ders alması gerekecek olanlar bunlardır. Bir Alman atasözü, Anlamak
istemeyen hissetmek zorunda kalacaktır, der.
Regresyon seanslarında bu meseleyi, yani
sebep sonuç etkisini ve bugün yaşadığımız sorunun
sebebini oluşturan o travmayı niçin yaşamak zorunda
olduğumuz sorusunu derinlemesine ele alacaksak, normalde
vardığımız nokta suçlu konumu dur. Hasta bir zamanlar bir
suçluydu ve bunun sonuncunda daha sonra benzer koşullarda bir mağdur
haline gelmişti. Karma, suçlularının ve kurbanların tekrar
karşılaşmalarını da içerir. Genelde, çevremizdeki
birkaç kişi bizim bir zamanlarki kurbanlarımızdır veya biz
onların bir zamanlarki kurbanlarıyızdır. Durum sanki
şöyledir: Sevdiklerinizle tekrar karşılaşmanıza izin
verilir, sevmediklerinizle tekrar karşılaşmak zorundasmızdır.
Bu durum, bazı vakalarda, bir başka ruh varlığıyla
girişilen ve kolayca bir tür kan davası şeklinde tezahür
edebilen bir çatışmalar dizisine yol açabilir. Huzur ve mutluluğu
aramak yerine bu tür yararsız oyunlarla bu kadar zaman harcayabilmemiz
dikkat çekicidir. Oysa bu durum hiç de az görülmez. Çok büyük bir
yanlış. Bu türden karmik ilişkilerin sonu uzlaşmadır.
Bu türden negatif prangalardan kurtulmanın tek yolu
bağışlamak ve bağışlanmayı istemektir.
Uzlaşma, işte bu nedenle regresyon terapisinde önemli bir şifa
aracıdır.
Ama nasıl
bağışlayabilirsiniz? Bir başkasının eyleminden
dolayı çektiğiniz acının, uzak geçmişinizdeki benzer,
yani sizin başkalarına böyle bir şey yapmış
olduğunuz bir durumun yansımasından ibaret olduğunu,
dolayısıyla ruhunuzun öğrenmeyi istediği bir ders
olduğunu fark ettiğinizde bağışlayabileceksiniz. Karma
yasasının işleyişi gereği, kendi
ıstıraplarınızın kendi kötü
davranışlarınızdan kaynaklanması makul bir varsayımdır.
Buda, Canınızı yakan herkesi öğretmeniniz olarak görün,
demişti. Bu hiç de kolay değildir ama durumu açıkça görebilmek
için uygun bir yoldur.
Bence uygun ve tam bir regresyon terapisi
seansı şu aşamaları içermelidir:
1. Bugünkü
sorunun geçmişteki sebebini, ilk travma yi bulmak. Bu durum genellikle
mağdur olma deneyimini içermektedir.
2. Yalnızca
neler olmuş olduğunun farkına varmak için değil,
ayrıca kendi duygularınızı ve hislerinizi de yeniden
yaşamak amacıyla o durumu yeniden deneyimlemek. (Söz konusu durumu
hissetmeden bir film izlercesine görmek, sorununuza çözüm değil,
yalnızca açıklama getirir.)
3. O
deneyimden kaynaklanan tüm olumsuz enerjileri çözüp yok etmek.
Boşalımın başlıca parçası budur!
4. Travmaya
yol açan o olayın sebebini bulmak. Muhtemelen daha da uzak bir
geçmişteki zarar verici eylemlerdir.
5. O
durumu da yeniden yaşamak ve böylece bununla diğer durum (Madde 1)
arasındaki bağlantıyı idrak etmek.
6. Böylece
o dersin de bir sebebi olduğunu ve kişinin bunu anlayıp kabul etmesi
durumunda daha fazla ders almaya gerek kalmayacağını fark etmek.
7. Hastanın
ruhuna kötü eylemlerden dolayı kazınmış halde
kalmış olabilecek suçluluk duygularını açığa
çıkartmak. Bağlantıyı anlarsa, bu
duygusal enerjiyi salmanın zamanıdır.
8. Çözünen
tüm duygusal enerjinin yerine ışık enerji doldurmak.
9. Söz
konusu iki duruma dahil olmuş ve bugün yine hastanın etrafında
bedenlenmiş kişileri belirlemek.
10.Onların
ruhlarıyla uzlaşmayı, bağışlamayı ve
bağışlanmayı (çoğu vakada her ikisini de) sağlamak.
Bu yazıda ele alacağım konu işte bu son maddedir.
Kuşkusuz, yukarıdaki sıralama hayli
basitleştirilmiştir. Çünkü söz konusu bağlantılar
genellikle çok daha karmaşıktır ve daha çok sayıda
geçmiş yaşamı ve bu yaşamdaki çocukluğu (veya ana
rahmindeki deneyimleri) olduğu kadar bu yaşamdaki diğer
kişilerle ilişkileri de içermektedir.
Uzlaşma İçin Işık Çemberi Ritüeli
BU RİTÜEL Phyllis Krystalin bir tekniğinden
türetilmiştir. Krystalin orijinal tekniği genelde iki hafta arayla
yapılan iki seansta gerçekleştirilir ve ikinci seansta
sonuçlandırılır. Krystal regresyon seansları
yapmamaktadır. Oysa biz burada, hasta ile diğer ruh
varlığı arasındaki geçmiş ilişkileri
neüeştirdik, ne tür bir ruhsal çaüşmanın söz konusu
(uzlaşmayla ilgilendiğimiz içindir ki bir çatışma veya
çatışmalar dizisi) olduğunu veya olmuş olduğunu
biliyoruz. Sebep ve sonucu ortaya çıkardık, bir durumun nasıl
diğerine yol açüğını keşfettik. Ayrıca bu
durumlardan kaynaklanan olumsuz enerjileri de açığa çıkarıp saldık.
Dolayısıyla, ritüeli tek seansta tamamlayabilir, bunu seansın en
sonunda gerçekleştirebiliriz.
Ben regresyonlanm sırasında
(Almanca Helfer dediğim) ve çok önemli bir rol oynayan bir
danışman veya rehber kullanırım. Bu rehberi,
hastanın kendi bilinçaltının bir tür tezahürü olarak
görmekteyim. Hasta bu rehberi tam önünde duran bir erkek veya kadın
görünümünde veya ışıktan bir varlık (bazen şekli
olmayan bir ışık) ve hatta soyut veya sembolik bir şekil
olarak görmektedir. Böylece hasta kendi bilinçaltıyla (yüksek sesle
olmazsa, telepatik yolla) konuşabilir, soruları sorup yanıtlar
alabilir. Kuşkusuz, bu rehberin hastanın bilinçaltı
benliğinden daha fazlası, belki de bir ruhsal varlık olabileceği
ihtimalim dışlayamam ama çoğu örnekte
bilinçaltı benlikten (veya bir biçimde hastanın ruhundan) daha az ya
da çok olduğunu sanmıyorum. Bu rehber, hastanın örneğin,
bir mağduriyet deneyimini niçin yaşamış olduğuna
(genelde bunun ardında bir kötü eylemde bulunma durumu yatmaktadır),
bundan ne öğrenmesi gerektiğine ilişkin soruları
yanıtlar; hastaya o zamanlar tanıdığı kişilerin
şimdiki yaşantısında olup olmadıklarını
söyler, o zamanlar kim ve bugün kim olduklarını anlatır; olumsuz
duygusal enerjileri serbest bırakmasına (örneğin, sembolik
yolla, onları ateşte yakmak gibi) ve diğer pek çok şeye
yardım eder.
Bu rehberi nasıl buluruz? Genelde
yaptığım şey, hastaya hiç ağırlığı
yokmuşçasına göğe, ta bulutların üstüne dek uçup
yükselmesini söylemektir. Sonra ona, Şimdi kendi Yüce
Benliğinden seni, rehberinin olduğu yere götürmesini iste, derim.
Bulutların üstünde olduğumuzdan, rehberiyle bir bulut üstünde veya
havada uçarken karşılaşabilir. Ama buluşma her yerde
olabilir; örneğin, aşağıya inip bir dağa konduğunda
veya bir çayırda.
Bir kişiyle ilgili geçmiş ve
şimdiki ilişkileri netleştirdiğimizde, şöyle devam
ederiz. Bunu size bir örnekle açıklayayım. Varsayalım ki, hasta
kocası onu başka bir kadınla aldattığı için
boşanmış bir kadın olsun. İspanyada bir geçmiş
yaşamda, durum bunun tam tersiydi: Kadın kocasını
başka bir adamla aldatmış ve o adamdan hamile
kalmıştı. Kocası karnını tekmelediğinde ise
çocuğu düşmüştü. Geçmiş yaşamdaki bu eş, bu
hayatında boşadığı kocasıdır. Romada
başka bir geçmiş yaşamda ise kadın, köleleri olan bir
adamdı ve bir kadın köleyi sürekli olarak cinsel ilişkiye
zorlamaktaydı. Köle kadın gebe kaldı ve doğumdan sonra
adam, çocuğu annesinden uzaklaştırdı. O köle kadın da
kadının bu yaşamdaki eski eşiydi. Rehber ise (gerçi çok
nadiren böyle görünürler ama işe biraz heyecan katmak amacıyla diyelim
ki) bir melektir ve ikisi, bir bulutun üstüne durmaktadırlar.
Melekten orada bir ateş
yakmasını iste. Az sonra hasta, bulutun üstünde yanan bir ateş
görür. Şimdi bulutun üstünde bir ışık çemberi
oluşturmasını iste ondan, tam ortasında duracağın
bir çember. ... Şimdi ondan ikinci bir ışık çemberi
oluşturmasını iste, böylece iki çember 8 rakamını
andırsın. ... Ondan bu ikinci çemberin içine eski eşini
koymasını iste.
Eğer hasta bir şeyin üstünde durmuyor
da havada uçuyorsa, rehberden bu çemberleri hastanın ayağıyla
aynı hizada olacak şekilde havaya çizmesini isteriz.
Bu ışık çemberlerinin
amacı nedir? Phyllis Krystal bir mektubunda şöyle açıklar:
Sekiz rakamı iki kişinin yansıtmalarını birbirine
doğru çekmek ve birinden diğerine daha ileride taşmalar
olmayacak şekilde temiz bir kesiğin oluşturulabilmesine
hazırlanmak için tasarlanmıştır (l Eylül 1993 tarihli
mektubundan).
Şimdi yapmak isteyeceğimiz ilk
şey bu iki kişiyi bağlayan sembolik bağları
bulmaktır. Bunlar genelde iki türden olur: elle tutulur bağlar
(ipler, sicimler, iplikler, sopalar, zincirler veya göbek kordonu gibi) ve
ışık huzmeleri veya bir gökkuşağı gibi elle
tutulmaz bağlar. Elle tutulur türden bağların olumsuz nitelikte
olduğu varsayılabilir; bunlar bir ruh varlığının
geçmişte yaşadığı acıdan dolayı diğer
ruh varlığına duyduğu gücenikliği temsil ederler.
Bunlar ayak bağlarıdır, prangalardır.
Dolayısıyla, ortadan kaldırılmalıdırlar.
Işık huzmesi gibi elle tutulmaz bir bağın ise olumlu
nitelikte olduğu varsayılabilir. Pozitif bir hissi, hatta belki de
(şimdide ve geçmişte) sevgiyi temsil etmektedir.
Seninle eski kocan arasında herhangi bir bağ var mı? Bakar
mısın? Büyük olasılıkla yanıt: Evet.
Neye benziyorlar? ... Bazı ipler
görüyorum.
Onları kesebilmen için melekten sana bir
araç vermesini iste. Ne aldın? ... Bir bıçak.
Öyleyse ipleri her iki ucundan birden kes,
hem senin bedeninden hem de onun bedeninden ve ateşe at.
Yaptım. ... Başka bağlar
hissediyor musun? ... Evet, bir zincir var.
Öyleyse başka bir alete ihtiyacın
olacak. Melek sana ne veriyor? ... Bir lazer tabancası.
Öyleyse bu zinciri lazer
ışınıyla her iki ucundan kes ve erimesi için ateşe
at.
Başka bağlar hissediyor musun?
... Hayır.
Şimdi bedenine bak, kestiğin yerde
herhangi bir yara var mı? ... Biraz.
Ellerinle o yaralan iyileştir. ....
Yaptım.
Peki ya eski kocan, onun yarası var
mı? ... Evet. .... Öyleyse onun yaralarını da
iyileştir.
Şimdi daha ince bir bağ,
örneğin bir ışık bağı görüyor musun? ... Evet.
O kalabilir, pozitiftir.
Şimdi gelin, bu ana dek oluşabilecek engellere bakalım. Eski
eş ayrılmak istemektedir. Melekten onu orada tutmasını
iste. Hasta herhangi bir bağ görmemektedir ama biz bağların
orada olabileceğini bekleyebiliriz. Böyle bir durumda, hasta bunları
bilinçdışıyla da olsa görmek istememektedir çünkü eski
kocasıyla arasında bir bağ olmasını istemez. Ama bu,
kendinizi kandırmanın bir yoludur çünkü görmek istemezseniz
onları ortadan kaldıramazsınız... Görünmez bağlar
olup olmadığını meleğe sor. ... Var, diyor. ...
Öyleyse onları görünür hale getirmesini iste. Görebiliyor musun?
Bir bağ kesilemezse, hastanın daha
kesici bir alete ihtiyacı var demektir. Bağı kestikten sonra,
bağdan geriye deri üstünde küçük kalıntılar kalmış
olabilir. Bunları da ortadan kaldırırız. Nadir vakalarda,
bağlar kesildikten sonra tekrar belirir: Bağın her iki
uçtaki köklerini sökmesini iste melekten, böylece tamamen yok olsun. Veya eski
eş, kadının bir bağı kesmesini istemez. Bu
bağı isteyip istemediğine karar verme özgürlüğüne sahip
olduğunu ve seni, hür iradene rağmen zorlayamayacağını
söyle ona ve bağı kes. Çok nadir de olsa şiddetli vakalarda
bağı kesip kopartmasını melekten isteriz.
Bağın elle tutulur türden olup
olmadığının netleştirilemediği durumlar da olur.
Bu bağı aynen korumalı mısın yoksa kesmeli misin,
diye meleğe sor. Bir ip gibi elle tutulur türden bağlar kalpler
arasında uzanıyor olabilir ve hasta bu nedenle bu bağı
kesmek istemeyebilir. Elle tutulur türden bir bağ gerçek sevgi
değil, sahiplenici sevgi olabilir. Kesmeli misin, diye meleğe sor.
Büyük olasılıkla kes yanıtı alınır. Kalpler
arasında uzanan bir ışık huzmesi için bambaşka bir
şeydir.
Gerçek Uzlaşma
ARTIK sıra, ortak bağışlamaya gelmiştir. Romada
o bir kadındı ve sen ona zorla tecavüz ettin, sonra da
çocuğunu ondan alıp uzaklaştırdın. Sor
bakalım, seni bunun için bağışlayabilir mi? ...
Artık bağışlayabilirim, diyor.
Ardından İspanyada sen başka
bir adamdan hamile kaldın. Sor bakalım, seni bunun için affedebilir
mi? Adam duraksar. O zaman senin çocuğunu öldürmüştü ve bugün ise
sana ihanet etti. Sor bakalım, bu yeterli bir öç muymuş? ... Evet,
öyleyse seni bağışlayabilirim artık, diyor.
Seni tekmelediği ve çocuğunu
düşürmene yol açtığı için sen kendini affedebiliyor musun?
... Evet, şimdi anlıyorum ve bağışlayabilirim.
Artık her şeyin birbiriyle
nasıl bağlantılı olduğunu görebiliyorsun. Sana bugün
ihanet ettiği için onu bağışlayabilir misin? ... Evet,
bağışlayabilirim. ... Ona sor bakalım, ondan
boşadığın için seni bağışlayabiliyor mu?
... Evet.
Öyleyse ona, onu
bağışladığını söyle ve ona sarıl. Bunu
yaptığında ne hissediyorsun?
Huzur, arkadaşlık. ... Peki o ne
hissetmiş görünüyor? ... Sanırım aynısını.
Kucaklaşma yalnızca bir uzlaşma göstergesi olmayıp
aynı zamanda bir sınamadır. Eğer her ikisine de iyi
geliyorsa, uzlaşmaya varıldığını varsayabiliriz.
Şimdi gitmesine izin ver ve bana onun
nereye gittiğini söyle.
Yine bu noktada engeller olabilir. Belki de hasta tekmelenmiş ve
çocuğunu kaybetmiş olmayı bağışlayamaz
(bağışlamak istemez). Bu durumda ona, Romada geçen yaşamla
ilgili bağlantıları hatırlatırız. Belki o zaman
bağışlayabilir.
Eğer hala
bağışlayamıyorsa, bu üzücü hikayenin daha
başka unsurları olduğunu varsayabiliriz. Meleğe sor
bakalım, bu deneyimlerle bağlantılı başka bir
geçmiş yaşamın daha var mı? ... Evet, diyor. ... Sana o
yaşamdan bir sahne göstermesini iste. Hasta bu kez, bir savaşta
annelerinin gözü önünde çocukları kaüeden bir adam olduğu bir
geçmiş yaşama girer. Bunu yeniden yaşamasının
ardından, Bu karmik karmaşanın artık daha
tamamlanmış ve büyük bir resmini görüyorsun artık,
bağışlayabilir misin şimdi? Hasta artık Evet der.
Hastanın resmin tamamını
gördükten sonra bağışlayamadığı herhangi tek bir
vaka bile hatırlamıyorum. Ama nadiren de olsa, ikinci çemberdeki
kişi inatla direnip bağışlamayı reddedebilir.
Eğer bağışlamak istemezse, ilk olarak benzer bir yol
deneriz: Meleğe sor bakalım, bu karmaya katkıda bulunan başka
bir geçmiş yaşamı var mıymış? ... Evet. ... O
yaşamda sen de var miydin? ... Evet. Ardından yukarıdaki gibi
devam ederiz. Eğer hastamız o yaşamda bulunmamışsa:
Melekten rica et, o yaşamda olanları ona göstersin. ... Buradaki
karmik bağlantıları daha iyi anladığına göre, sor
bakalım şimdi bağışlayabilir mi?
Bağışlayabileceği umulur.
Ama anlaması için çabalasak da hala inat
etmekte ve bağışlamamaktaysa (çok nadir olur), hastaya
şöyle derim: Elinden geleni yaptın. Demek ki artık bu senin
sorunun değil, yalnızca onun sorunu. Böyle hissediyor musun? ... Evet.
Ardından adamın ayrılmasına izin veririz.
Az önce belirttiğim gibi,
kucaklaşma bir sınamadır. Eğer hasta, Hayır, ona
sarılamam (sarılmak istemem) diyorsa, gönlüyle
değil de aklıyla, bağışlamış olmak
adına bağışlamış olduğunu varsayabiliriz.
Yetersizdir, gerçek bağışlama değildir. Meleğe sor
bakalım, onu gerçekten kalpten mi yoksa bağışlaman
gerektiğini düşündüğün için mi
bağışlamışsın? ... Şey, sanırım...
Öyleyse melekten sana buradaki tüm karmik karmaşayı
açıklamasını iste, böylece daha iyi anlayacaksın.
Artık büyük ihtimalle gerçekten bağışlayacak ve bunu
yaptığında kendini iyi hissedecektir.
Eski kocası kucaklaşmaktan
kaçınır ve bunu yapınca kendini iyi hissetmezse, aynı
şey onun için de geçerlidir: Melekten ona buradaki tüm karmik karmaşayı
açıklamasını iste, ... Böylece onun da gerçekten
bağışlayacağı ve kucaklaşacağı umulur.
Bu ritüelde aslında hasta ile
diğer kişi arasında bir ruh bağlantısı
kurduğumuz tekrar tekrar doğrulanmaktadır.
Yapılmış olanı diğer kişi aklıyla bilmez ama
ruhunda bilir. Tekrar karşılaştıklarında, diğer
kişinin dikkate değer biçimde farklı ve daha dostça.,
davrandığını duyarım genellikle veya: Annem beni hiç
aramazdı, illa benim telefon etmemde ısrar ederdi. Ama regresyon
seansından sonraki gün yıllardan beri ilk kez o beni aradı.
Phyllis Krystal dikkat çekici bir vakadan söz
eder. Hastalarından biri sekiz yıl önce oğluyla kavga
etmişti. Oğlu evi terk etmiş ve kadın ondan bunca yıl
haber alamamıştı. Ritüel tamamlandığında,
aynı gece oğlu yurtdışından ona telefon etti ve
Selam, nasılsın diye merak ettim, dedi.
Ruh düzeyinde bir temasın kurulmuş
olduğu açıktır; ortak bağışlamayı
sağlamak için bu yöntem kendi başına
yeterlidir. Bunu illa ki fiziksel olarak gerçekleştirmek, diğer
kişiye gidip ona bundan söz etmek ve uzlaşmayı doğrulatmak
gerekmez. Bu zaten her zaman mümkün değildir; hele geçmiş
yaşamlardan söz edecek olduğumuzda ciddiye alınmama ihtimali de
vardır. Ama bunu yapmanın mümkün
olabildiği vakalarda, elbette ki iyi bir şeydir.
(Devam Edecek)
Kaynak: Phyllis Krystal: Cutting the Ties that Bind, Aura Books, Los
Angeles, and Turnstone Press, Wellingborough, UK, 1982.
Ruh ve Madde, İstanbul, Eylül [September]
2007, 52-57
Uzlaşmanın İyileştirici Gücü
Jan Erik Sigdell
2. Bölüm
Kendini Bağışlamak
KİŞİNİN kendini bağışlamasının
başkalarını bağışlamasından daha zor
olmadığı sıkça görülmektedir. Hasta bir geçmiş
yaşamında kötü eylemlerde bulunduysa, diyelim ki, pek çok yolcuyu
soyan ve öldüren bir haydut idiyse, rehberden ikinci çemberin içine o haydutu
yerleştirmesini isteriz. Yine bağlan kesip yakar ve yaralan
iyileştiririz.
Yaptıklarından dolayı ne
hissettiğini sor adama.... Kendini çok kötü hissediyor. ... Onu
bağışlayabilir misin? ... Evet. ... Bunu ona söyle ve ona
sanl. ... Şimdi, onun kendi zamanına gitmesine izin ver ve
gittiğinde bana söyle. ... Şimdi kendini
bağışlamış oldun. Bunu hissediyor musun? ... Evet.
Diğer Kişi Artık Yaşamıyorsa
HASTA, söz konusu geçmiş deneyime dahil olmuş birini bu
yaşamında tanıyorsa ama bu kişi ölmüşse yine aynı
şeyi yaparız. Ama bu kez her şeyi yapıp bitirdikten sonra
Bu kişinin ruhununı bugün nerede olduğunu rehberesor.
Işığa mı gitmiş, (uzun süre önce ölmüşse) yeniden
mi bedenlenmiş, yoksa başka bir yerde midir? Eğer çoktan
ışığa geri dönmüşse, oraya dönmesine izin veririz.
Eğer tekrar bedenlenmişse, Bu ruh varlığı bu
yaşamda tanıdığın (muhtemelen bir çocuk) biri mi?
diye sorarız. Elbette ki, durum her zaman böyle olmayabilir. O varlık
bugün Şangayda veya Karakasta yaşayan bir çocuk da olabilir.
Ama bu ruh ne ışığa
dönmüş ne de tekrar bedenlenınişse, hastanın
ışığa dönene dek bu varlığa eşlik etmesini
sağlara. Belki de bu ruh varlığı o ana dek az ya da çok
dünya düzeyinde dolanıp durmuş, hatta hastaya veya başka bitine
bağlanmışur.
Diğer Kişi İçin Başka Neler Yapılabilir?
DİĞER ÇEMBERDEKİ KİŞİ üzüntü, öfke veya
suçluluk duygusu gibi negatif duygusal enerjilere sahipse, hastaya Rehbere onu
bu duygulardan kurtarma iznimiz var mı, diye sor, deriz. Yanıt
evet ise melekten bu duygusal enerjileri o kişiden
uzaklaştırmasını, bunları çözüp
dağıtmasını ve yerlerine ışık enerjisi
koymasını ve (o kişinin bedeninde bu enerjilerin dışan
çıktığı yerde açıklık varsa) kapatıp
iyileştirmesini rica ederiz.
Diğer kişiye
bağlanmış bir başka ruh veya varlık olduğunu
keşfedersek, meleğe yine müdahale etme iznimiz olup
olmadığını sorarız. İzin varsa, gerekenler
yapılır.
Duvar
HASTANIN kendi çevresinde görünmez bir duvar olduğu keşfi de
sıkça yapılmaktadır. Ancak bu bağlamda, diğer
çemberdeki kişinin etrafında bu tür bir duvar varsa (ki hastanın
etrafında bulunan duvara denk gelen bir duvardır bu) neler
yapılabileceğini kısaca açıklamak isterim. Durumun böyle
olduğunu varsayarsak, Rehbere, bu kişinin etrafında görünmez
bir duvar mı, diye sor. Yanıt Evet ise, Rehberden, bu
duvarı her ikinizin de göreceği şekle getirmesini iste, der ve
Duvar nasıl görünüyor? diye sorarız. Örneğin, taşla
örülmüş bir duvardır... O kişiye sor, bu duvarı korumak
istiyor mu? Genelde yanıt Hayır olur. Sonra Melekten o
kişiye, duvarı yıkabileceği bir alet vermesini rica et.
Nasıl bir alet aldı? ... Bir balyoz. ... Duvarı
yıktı mı? ... Evet. ... Öyleyse meleğe sor
bakalım, çıkan parçalan ne yapmalıyız. Muhtemelen bunlar
bir yerlere atılacaktır.
Duvar olmayınca kendini nasıl hissettiğini sor ona. ...
Özgür. ... Hiç kimsenin kendisine lam olarak yaklaşmaması
kararını kendisinin değil, duvarın verdiğini söyle ona.
Dolayısıyla, başka insanlar ona sevgi, dostluk ve takdir gibi
iyi duygularla da yaklaşamadılar. Duvar artık yok ve kimin
yaklaşacağına ve kimin yaklaşmayacağına kendisi
karar verecek. Bunun hakkında ne hissediyor? ... İyi. ... Bu
ayrıca onun da artık benzer duygularla başkalarına
uzanabileceği anlamına geliyor.
Bazen o kişinin duvarı yıkmak
istemediği de olur, Niçin? ... Onu koruduğunu söylüyor.... Neye
karşı? ... İncinmeye. ... Sor bakalım, bu duvarı
öldüğünden bu yanma hiç incinmemiş mi? ... İncinmiş. ...
Öyleyse duvar pek de işe yaramıyormuş zaten. Ama bu duvar daha
çok onu sevgiden korumuş, öyle ki, başkalarının ona
verebileceği sevginin çoğu duvarın dışında
kalıp ona erişememiş. İstediği bu mu? ...
Hayır! ... Bu duvarı hala korumak istiyor mu?... Hayır.
...
Böyle bir duvarın yükselmesinin
çoğu vakada iki nedeni vardır. O kişi geçmiş bir deneyimde
çok incindiğini hissetmiş ve duvarı, onu
koruyacağını düşünerek, fark etmeden kendi etrafına
örmüştür. Veya o kişi kendisini gerçekten sevmemektedir, Bu durumda
bilmeksizin, başkalarının da onu
kendisinden fazla sevmesine bdn vermez çünkü bu çelişkili olacaktır,
dolayısıyla etrafına bir duvar örer.
Çevresine duvar örmüş bir kişi büyük
olasılıkla yine kendi duvarım örmüş bilini kendine
çekecektir, derken bu iki duvar birbirine
çarpar... ve ilişki içinde bu çarpışmaya denk gelen sonuçlan
doğunu.
Duvar meselesinden kısaca söz ettim, bu
konuyu Almanca ders kitabımda ayrıntısıyla ele
alıyorum (2).
Üçüncü Bir Çember Eklemek
BAZEN, bir başka kişiyi daha içine yerleştirmek üzere
diğer ikisine değen üçüncübir
çember eklemek uygun olur. Yukarıdaki örnekten devamla, diyelim ki,
hastanın eski kayınvalidesinin oğlu üzerinde çok etkisi
olmuş ve kadının sahipleniciliği onların
evliliğini adeta zehirlemiştir. Kadın gelininden
hoşlanmazdı ve oğlunun onun hakkında olumsuz düşünmesine
sebep olurdu. Gelini oğluna layık değildi ve başka bir
kadın bulması için oğluna üstü kapalı telkinlerde
bulunmuştu. Derken, hastanın Romada kadın köleyken kendisinden
zorla alman çocuğunun ve İspanyadaki geçmiş yaşamında
kadını (ilişkilerinin böylece biteceğini
bilinçdışı isteyerek) gebe bırakan adamın bu eski
kayınvalide olduğu onaya çıkar. Kadın öcünü
almıştır...
Anneyi, onun ve hastanın arasındaki bağları
kesip bir uzlaşmaya varmalarını sağlamak amacıyla
üçüncü çembere yerleştiririz. Bunun için (rehbere sorup) onun bu
karmayı nasıl edindiğini ortaya çıkarırız ki,
kadın anlayıp bağışlayabilsin. Sonra eski koca ve
annesi arasında bağlara döneriz: Kesici aletini eski kocana ver ve
ona, aralarındaki bağı kesip ateşe atmasını
söyle. Adam duraksarsa, Melekten rica et, onun bu bağların kendisi
ve annesi üstündeki olumsuz etkisini anlamasım, bunların aslında
prangalar olduğunu görmesini sağlasın. Adam artık
muhtemelen bağları kesecektir. (Çok nadir vakada bunların
kalmasında ısrar eder; bunun, hastanın değil kendi meselesi
olduğunu ona açıklarız.) Anne ve oğlu arasında
uzlaşmayı hedefleriz, bu genellikle işe yarar. Yine rehberden,
onlara karmalarının kaynaklarını göstermelerini istememiz
gerekebilir, böylece anlayıp birbirlerini
bağışlayabileceklerdir. Ayrıca rehberin
yardımıyla, sahipleniciliğinin ne kadar yıkıcı ve
bencilce olduğunu anlamasını hedefleriz. Bu gerçek sevgi
değil, yalnızca üstü örtülü bir intikamdır ve artik sonlandirilmasının
zamanı çoktan gelmiştir. Bilinçsizce böyle bir intikamı amaçlayan
kadın, huzur ve sevgi içinde yasama fırsatlarından
vazgeçmiş ve bunları yitirerek karmasını
azaltacağına ağırlaştırmıştır.
Buna gerçekten değer miydi?
Çok özel vakalarda, örneğin eski
kayınpeder gibi, bir başka kişi için dördüncü bir çemberin
eklenmesi düşünülebilir.
Çocuklukta Cinsel Tacize Uğrama Vakaları
GÖRÜNÜŞE GÖRE, bu tür vakalarla ilgilenmeyi istememekteler ve bu
anlaşılabilir bir durumdur. Sebebi ise birkaç vakanın
yıllar içinde mahkemeye düşmüş olmasıdır.
Bir terapi seansı sırasında bir hasta babasının
kendisini nasıl taciz ettiğini deııeyimlemişti.
Ardından babasına dava açmış ve bunun üzerine baba da
terapiste dava açmıştı; herhangi bir şey kanıtlanamadığı
içindir ki, terapist davayı kaybetti. Bu vakalarda hiçbir uzlaşma
sağlanamadı! Aksine, hastanın travması daha da güçlendi!
Oysa seans bir uzlaşma süreciyle sonlandırılsa, böyle
sonuçlanmayacaktı.
Ama böyle bir şeyi nasıl
bağışlayabilirsiniz? Hasta çocukluğundaki bu deneyimin
karmık sebebini keşfedecektir. Kendisi de bir geçmiş yaşamda
benzer şeyler yapmış olacaktır veya bir şeylerin
olduğunu bilen ama durdurmak için herhangi bir şey yapmamış
(yapılmamış iş) bir anne olduğunu görecektir.
Artık o geçmiş yaşamdan gelen suçluluk duygulanın
açığa çıkartabilir. Dahası, bu yaşamında ona bunu
yapan kişi geçmiş yaşamdaki kurbanı (veya
kurbanlarından biri) çıkabilir, Bu yaşamda kötü eylemi yapan
kişi ikinci çembeıe yerleştirilir ve yaptığı
şeyle yüzleşir. İlk başta bunu inkar edip, doğru
olmadığını söyleyebilir. Sonra rehberden onun maskesini
indirmesini ve altındaki gerçek benliği göstermesini isteyebiliriz.
Orada, dikkatle saklaması gerektiğini düşündüğü suçluluk
duygularıyla dolu bir halde duracaktır çünkü olanları hiç
kimsenin bilmemesi gerekmektedir.
Tüm bunları gördükten sonra hasta bağışlayabilir!İlgilendiğim vakaların hepsinde, bağıslayamayan
kimse görmedim. Bağışlama, travmayı sona erdirir ve ondan
kesinlikle kurtulmayı sağlar.
Zehirli Ebeveynler ile Uzlaşma
PEK ÇOK HASTANIN çocuklukları sırasında kendilerine sevgi
gösteremeyen, katı, talepkar, cezalandırıcı, kontrol edici,
her şeyin en iyisini kendilerinin bildiğini düşünen vs. ve /veya
gerçekten sevmeyen (çocuk istemeyen) ana babalarıyla ilişkileri
yüzünden yaşadıkları travmalar vardır. Susan Forwvard (3)
böyle vakalarla ilgili ilgi çekici bir kitap yazmıştır. Onun
uzlaşmayla ilgili düşüncelerinden bazılarını
paylaşmak isterim. Kitabın 9. Bölümün başlığı
Bağışlamak Zorunda Değilsin şeklindedir. Şöyle
yazar: Aslında kendinizi daha iyi hissetmek ve
yaşamınızı değiştirmek için ana
babanızı bağışlamak zorunda değilsiniz! Niçin
böyle demektedir? Ve ben niçin bu fikre katılmıyorum?
Forward bağışlamanın iki
un surundan söz eder: 1) intikam ihtiyacından vazgeçmek (ki bunun önemli
olduğunu kabul etmektedir) ve 2) kişiyi hakkı olan sorumluluktan
dolayı sorgusuz sualsiz affa uğratmak ve işte Forward, öylesine
yapılmaması gerekenin bu olduğunu düşünmektedir. Oysa bu
ikinci unsur, burada yaptığımız şey değildir!
Hele de hiç öylesine değildir! Biz, böyle bir vakada, hastanın
karmik geçmişini netleştiririz ki, hasta niçin böyle bir deneyim
yaşadığına dair anlayışa sahip olsun. Hasta bu
deneyimin bir nedeni olduğunu anlar ve bu ders ruhu için bir ders
içermektedir; genellikle bu dersin nedeni, hastanın geçmiş bir
yasanımda çocuklara böyle davranmış olmasıdır. Aynca o
geçmiş yaşamdan gelen suçluluk duygularını da
açığa çıkartırız. Tüm altyapı
hazırlanır ve burada, Susan Forwardın deyimiyle, bir
bağışlama tuzağı yoktur. Ama o bizim
yaptıklarımızı yapmaz (ve muhtemelen tekrardoğuş
ve karma inancı da yoktur)... Yapılan şey basit bir Tek yapmam
gereken bağışlamak, sonra hemen şifa bulacağım
meselesi değildir. Daha fazlası söz konusudur.
Bunun ruh için niçin bir ders
oluşturduğunu açıkça anlama meselesidir bu. Ve o ruh yeni bir
bedene girmesinden önce zaten bunu kabul etmiştir. Bu bir ders olarak
kabul edilebilir. O zaman bağışlama, o
kişiyi hakkı olan sorumluluktan dolayı sorgusuz sualsiz afta
uğratmak değil, insanın kendisini bir geçmiş travmadan
özgür kılmasıdır. Bağışlama, tüm
bunların temelini oluşturur ve ancak o zaman tamamen
özgûrleşmiş hale geliriz. Bizi inciten kişinin öylesine affa
uğraması değildir bu. Tam tersine, ikinci çemberdeki kişi
nasıl yanlış davrandığını ve hastayı
nasıl incittiğini fark edip büyük olasılıkla, ruhsal düzeyde,
pişmanlık belirtileri gösterecektir. Bu daha çok, kişinin hem
ona hem de kendisine Bu artık benim için sorun değil. Artık
anlıyorum ve artık bundan özgürüm. Artık bitti! deme
meselesidir. İşte önemli olan nokta budur!
KAYNAKLAR:
1. Jaıı Erik Sigdell: Reinkarnationstherapie, Heyne
Tascheııbuch, Müncheıı, 2005.
2. Susan Forward: Toxic. Parents, Overcoming Their Hurtful Legacy
and Reclaiming Your Life, Bantam, New York, 1990.
NOTE:
This article has been scanned in and OCRed. The second part could so far
only be scanned in from a printout of a PDF file, which is less clear then the
printed original. Therefore, that part may contain (more) scan errors. The
first part was scanned in from the printed original and will hopefully not have
a scan error. My OCR program can be set to Turkish and letters marked as
uncertain were checked against the original document, but I have no Turkish
proof files for an additional check of the resulting doc file.